Ana içeriğe atla

Bir Pazar günü...

Bugün ayaklarımı evdeki sehpa yerine denize doğru uzattım...

Bütün herkese sırtınızı dönüp, denize doğru ayaklarınızı uzatıyorsanız ve elinizdeki gazetenin öteki yüzü denize bakıyorsa, ruhunuz kuru bir sandalyenin üstünde keyifle yayılabilir.

Pazar gününü memleketinden uzaklarda geçirenlere, sohbete veya sadece boş oturmaya gelenlere göre bir yer burası. Masanızda muhtemelen gidenlerin artıkları, sizin oluşucak artıklarınız ve işte siz bir Pazar gününde başkalarının sohbeti içindesiniz.
Sağım, solum, arkam sohbet muhabbet... Sağ tarafımda çocuğunun hangi okula gideceğine karar veren, ama en büyük endişesinin Amerika'dan hala gelmemiş olan Hermes çantası olduğunu vurgulayan bir anne. Solumda eskileri yad eden yaşları 82'den gün aldığı belli 3 eski tüfek. Kendi zamanlarını anıyorlar; mektepten arkadaşlarmış, evlenip barklanmışlar, torun torbaya karışmış sonra eşlerinin ruhunu şad edip gelmişler.

En çok imrenek izlediğim masa en şenlikli olanı dostlar çetesi. Onları görünce kendi arkadaşlarıma olan özlemim daha da arttı. Dedikodular, olaylar, şaşırmalar, fallar, kahkahalar... Ne demişler; bir şehirde aşk ve dostlar yoksa o şehrin dibine kibrit suyu. Neyse ki günün sağlığı afiyette... :)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...