Ana içeriğe atla

Kabuğuma hoşgeldin

İnsanın kabuğu kişiliğidir aslında.
Tak tak vurursun sınırlarına.

Evi bir diğer kabuğu. Pasaklılığı, dağınıklığı, düzeni, renkleri ve kirleriyle.
O kadar az zaman geçiriyorum ki evde...
Bu nedenlerle belki bütün ev ve evle ilgili mağazaları, dergileri, blogları karıştırıyorum.

ahşap, turkuaz, yeşil ve araya cıvıldak renkler...
İşte bir evden istediklerim:







Ah kütüphaneler!
Elbet bir gün kuru tahta parçalarından kendi kütüphanemi yaptıracağım!

Bir bölüm sırf dvd olsa, farklı dilde ama inanılmaz görsellikte eski kitaplar olsa... olsa da olsa.




Ben yemek yapmayı pek bilmem.
Ama sofra kültürüne bayılıyorum.
Takım masalardan pek haz etmiyorum (ki taşınmasal nedenlerden şu an öyle bir hantal masada yazıyorum)

Farklı sandalyeler ve ahşap bir masanın tadından yenmez.
Çok zor da değil.
Yeter ki kafa dengi bir eş, sevgili olsun.






Geçen gün kabalcıdan dana dana fırçalar aldım.
Bir fırça bu kadar pahalıysa fırça işine girelim!
Neyse benim fırçalar saksının içinde duruyor.
Resim yapmadığımda ortama farklılık katıyorlar.







Arka fon beyaz olunca, önüne hangi rengi koysan pek bir tatlı duruyor.
Sevdiğim koltuk renkleri, üzerlerine örtüleri...






- Aaa sen.
- Aaaa ben.
Resim ve posterleri duvarlara ve gördüğüm heryere yapıştırma huyum olduğundan böylesini görünce tabii ki tam benlik diyorum.









Bazıları için dağınıklık, benim için mükemmel!







Belki 30'umdan sonra, 40'ımdan öncesi için.







Rahatsız edici mi duruyor?
Bana göre çok keyifli.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...