Ana içeriğe atla

Better than love, Better than life

Bazı kişiler ve bazı oyunlar, hırslar, kıskançlıklar, üzüntüler, çabalar böyledir.
Hissettiğin sürece varsın. Öyle ki aşktan ve hayattan daha çılgınca bir his bu. Birini hırsından patlayacak kadar sevmek. Sinirden ağlayacak kadar nefret etmek. ve bütün bu duyguların insana yaşadığını hissettirmesi.

Sıradan hayatlar yaşayabiliriz. Bir ömrü gerçekten hiç birşey yapmadan geçirebiliriz.
Sevgi dolu olduğunu umduğumuz bir ailemiz, bizi sonsuz sevgiyle seveceğini umut ettiğimiz çocuklarımız olabilir. Pencereden dışarıya bakmanın mutlu ettiği anlarla dolu bir ömür, bir pasta kadar lezzetli sohbetlerimiz cabası.

"Jeux enfants" filmi kafamı kurcaladı. Julien karakteri 10 yıl içerisinde; Bir aile sahibi oluyor, evi arabası ve milyarlarca insanın özeneceği bir hayatı var ama kesinlikle mutlu değil.
Kültleşmiş kanının aksine, bu mükemmel hayat imajı gerçek mutluluğu getirmiyor. Çoğu insan istediği değil özendiği hayatı yaşıyor.
Şekillendirilmiş beğenilerinin ışığında seviyor, sevilmek istiyor.
Cesaret etmiyor. Cüret etmiyor. Baş kaldırmıyor. Peşinden koşmuyor.
Ben dahil birçoğumuz hayatımızı heba edebiliriz, bir karga gibi parıltının peşinden gidebiliriz.
Ya da çok sevme cesaretini gösterebiliriz.
Nazım tarzında bir yaşam aşkıyla.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...