Ana içeriğe atla

+++Korkmayın

StumbleUpon'a giriş yaptım, bir o eksikti o da oldu. Şimdi herşeyim tam mı? Değil.
Ama bahsedeceğim konu başka; kurcalarken keşfettim Eat, Pray, Love'n yazarının TED konuşmasını. Elizabeth Gilbert heyecanlı ve hızlı konuşan, peltek aksanlı bir yazarmış. Araştırmam gereken işlerimin arasında müzik dinleyeceğime onu dinlerim dedim. Ve taktım kulaklıklarımı.
Konu korkulara gelince dikkat kesildim. Kendi korkularından bahsediyordu, başarısız olma korkusu, toplumun üstünde yarattığı etki, Tom Waits ve diğerleri... Aklımızı korkularla doldurmaya çalışanların tuzaklarına düşmeden ilerleyebilmenin zorlukları anlattı.-Cümlemi yeniden okumak zorunda kaldım, kendi içinde çengelleri var.-
Hep dikkatimi çeker,"korkmayın" kelimesi başarılı insanların ağzından çıkıyor. Korkmuş, ezilmiş büzülmüş, yorulmuş ama bir şekilde başarıya ulaşmış insanlar haykırıyor "KORKMAYIN!" diye.
Kalsaydın başarırdın, çabalasaydın sonunda olurdu ve inansaydın yapabilirdin. Bütün bu cümleler kırılan cesaretimizin yara bantları gibi bizi bir süre için idare eder. Yara çok derinse faydasız ama çok incinmemiş bir inancı ayakta tutmaya yetecek güçtedir.
Ben arıyorum buluyorum değil, belki bende bana güç verecek böyle sözler duymak istiyorum. Merak ediyorum; başarı hangi zorlu yollardan geçiyor ama daha çok merak ettiğim şu ölümlü dünyada gönlüne göre yaşayıp mutlu olmak mı başarı yoksa çok para kazanıp kendini bu uğurda tüketip servet içinde ölmek mi?
10 torun sahibi, çok güzel yemekler yapan, ömrünü genel olarak mutlu geçirmiş birine neden başarılı demiyoruz? Bir aile kurmak, yeni nesillere hayat vermek ve çevrene mutluluk saçmak ne zamandır başarı kriteri olmuyor merak ediyorum.
İnsanlık adına en büyük başarı sanırım kendi parmak ucunda yükselmek, başkasının sırtına basarak değil.
Sonuçta dünya fani...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...