Ana içeriğe atla

"How can I tell you everything that is in my heart?"

Bu akşam evdeki en sevdiğim, gıcırdak, tuhaf tahta koltuğa oturdum. Bir dünya şarkının tümünü seçtim ve karışık çal dedim. Şimdi tam da şuanda Frankie Valli Can't Take My Eyes Of You diyor, hatta Let me love you diye ekliyor.

Ayaklarım bu akşam keyfime tam tabiriyle ayak uyduruyor. Çünkü zavallıları bu haftasonu fazlasıyla yordum.
Simit almaya çıkıp Sultanahmet'e kadar giden bütün heryeri 43 kişilik İspanyol turist kafilesiyle gezip, Sultanahmet köftecisinde Fransızlarla aynı masayı paylaşan bir ben vardı bu haftasonu. Mekanları cennet yapan insanlardır. 6 saat süren gezide bana yadigar kalan bir düşünce baloncuğu.


Dönüşte Mısır çarşısından tazecik aldığım kahvenin kokusu hala evde sohbet konusu... Köfteciden aldığım İrmik tatlısının yanına pek bir yakıştı tadına vardığım :)
Gezelim görelim haftasonu keyfimden çıkarttığım sonuç paragrafı:
Plansız programsız hatta amaçsız gittiğiniz yerlerde nelerle karşılacağınızı asla bilemezsiniz. Evden sigara almaya diye çıkıp yıllar sonra dönen adamlar gibi değil kastettiğim durum! Çok incik cıncık programlı insanlar vardı hani. Yolları gözünde büyüten ama insanları nedense küçülten beğenmeyen. Lafım sözüm onlaradır. Aslında çok umurumda da değiller. Ama neyse...
Pazar ise günü çok ayrı, aykırı ve uzun bir yazının konusudur.  Onu buraya karıştırmayacağım.

Konumuza yeniden dönersek yazının başlığına itafen şunları söyleyebilirim; kalbimden geçen gördüğüm farklılaştırdığım, bazen de basite indirgediğim o kadar çok şey var ki... İçinde boğulmadan olduğu gibi sevdiğimiz gibi hatta dert etttiğimiz gibi yaşamamızı istiyorum. Göçüp giderken bir ışık varsa cidden, onu gördüğümde aklım, ruhum, kalbim huzurla gülümsesin. Gülümsesin yahu!

*Henri Cartier Bresson 'ı tanımayanlar için en sevdiğim fotoğraflarından biri.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...