Ana içeriğe atla

Otlu Kereviz Çorbası

Dünyadan tonlarca bağımlılık ve tedavi yöntemleri var ama insan bağımlılıkları için ne yapıyorlar merak ediyorum. İnsan kendi gibi olmaktan çıkınca sorun başlıyor. Evlilikleri tüketen bu. Biri diğeri için değişmeye başladığında çatlıyor bütün çömlekler.
Kimse kimseyi olduğu gibi sevmiyor ki. Değişir diye umut ediyor, aklındaki kalıba yerleştiriyor. Bazen olmuyor yeniden biçimlendiriyor ve sonucu hüsran.
Hastane masasında kırılan kalplerin sonucu ölüm, peki gerçek hayatta ayakta gözlerinizin önünde kalbiniz kırılırsa ölmez misiniz hiç?
Bütün soru işaretli cümlelerim her zaman havada kalacak. Bu soruların cevapları yok. Dünya döndükçe, insanlar aldıkları dersleri unutacak, yeniden kırılacaklar. Bazı sabırlılar dişlerini sıkıp oturdukları yerde tebessüm edecek, diğer sabırsızlar pılını pırtını toplayıp gidecek. Peki insan kırılmaya ne kadar dayanabilir ki.
Bu dünya bu kadar az ve zaman bu kadar hızlıyken çabalamak niye, ölüme yaklaşmıyoruz aslında, ölümle yaşıyoruz. Rastlamasakta hep yanımızda, yaşamla kol kola girmiş ilerliyor.

Bu blog amacına uymuyor gibi: Gelecek torunlarıma bırakacağım neşeli şen günlerimdense yaşayarak tecrübe ettiğim hüzünlerim var.
İnsan insanı bu kadar üzerken onlara hangi neşeden bahsedebilirim bilmiyorum. Ütopik bir hayal benim kisi.
İnadına yaşayan, inadına mutlu olan bir ruhum var. Onlar aynı inatçılıkta olmazsa bu yaşam ancak otlu kereviz çorbasına benzer.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...