Ana içeriğe atla

Küçümen Tırtıl Selis

Çocukken şairmişim meğer.
İnsan taşınınca birçok şeyi keşfediyor. Bütün eski albümler çıkıyor ortaya, kirli çıkınlarınız dökülüyor bir bir.
Dün oturdum tek seferde hepsini okudum. Kahkahalarla güldüm yazdıklarıma, ne şiirler, ne öyküler yazarmışım.
Defterlerimin bölümleri varmış, ama en ilginci olaylar hakkında yazdığım "ne hissettim" köşesi. 1994 tılında düzenli defter tutmaya başlamışım. Bakmayın defter dediğime bulduğum her yere yazı yazmak ne düzen getiriyor ne de bir defter oluşturtuyor.
Yazmak tutkuymuş iyi hoş, peki isyankarlık, merak? Şimdi o kadar cesur değilim, daha geri planda kalmayı masaların üstüne çıkmaya tercih ediyorum. Yaralanıp berelenmekten korkmayan dizlerimi de hatırladım böylece. Hızlı koşucam diye çakıl taşlarının üstünde az yuvarlanmadım.
Ama en çok ölenlere üzülmüşüm. Uğur Mumcu öldüğünde eve nasıl bir hava hakimse resmini kesmişim yapıştırmışım. Düşünün o zaman kaç yaşındayım.
Yanına Ahmet Taner Kışlalı gelmiş, onun yanına Kemal Sunal. Ne ilginç bir ironi. Üşenmemiş Kemal Sunal'ın  resmini çizmişim ama öyle böyle değil, bir inek resmi.
Şarkıda bestelerdim o zaman, okuyunca hatırladım. Öğretmenler günü için bir bestem vardı. Şimdi nasıl komik geliyor bu olaylar. İlk bale gösterimin bileti ucu yırtık bir şekilde defterlerin arasındaymış meğer. Özgün Adım Romeo ve Juliet Bale ve Dans Okulu.... Benim en isyankar zamanlarımın şahidi. Aklımda disiplin değil muzurluk vardı. Parmak uçlarımda yükselmenin en iyi tarafı, annemin dolaplarının üstüne koyduğu çikolatalara uzanışımdı.
Büyülü bir dünyaydı çocukluk. Herşeyin mümkün ve büyük olduğu. Bütün canavarların karanlıkta barındığı. Birgün korkucuzca ama nedense bağırarak koştum karanlığa, kimle savaşıcaksam. Kalbim çarparak 5 dk bekledim, her an karanlıktan bir canavar fırlayabilirdi. Sonra baktım ki kimsecikler yok, hep karanlıklara saklandım. Dolapların içinden çıkmadam. Mükemmeldi, göz karanlığa alışınca eşyalar parlıyor. Oturup onları izlediğimi çok net hatırlıyorum.
Yağmur yağdığında, Nasrettin Hoca kılığındaki Allah yüzünü yıkardı. Gökyüzünün değişmesi şalvarını değiştirmesinden ibaretti aslında. Aklımın parçalarının değişik bir birleşme noktası vardı o zamanlarda.
Ben artık çocuk olamadığımdan sanırım en çok çocukluğumu özlüyorum. Şimdi istediğin gibi davranırsan, çocukluk etmiş oluyorsun. Ne komik ve ne üzücü.
Kendin olmaya çalışmak en zor meziyet. Artık kendin olamıyorsun, gördüğün hayatlardan alıntılar yaparak ilerliyorsun. Orjinallik taklit ettiğin şeyi en iyi şekilde taklit etmekle bağdaştırılıyor. Yapılmışı var aslında.
Bu yazının uzun olmasını umursamıyorum. Varsın kimse sonuna kadar okumasın. Bu sadece ama sadece kendim için yazdığım bir yazıdır. Rayting kaygısı taşımıyorum :)
Başkalarının beni değiştirme çabalarından öyle bunaldım ki, artık buna izin vermeyeceğim. Çünkü değişen ben ile yaşamam mümkün değil.
Kimsenin normlarında kalıplarında gözüm yok. Buyursunlar, ben bu kalıptan kendimi sıyırıyorum. Çok beğenen varsa üstüne göre diktirtebilir.



*Bu resim Büyükada'daki eski püskü kılıklı ama içinde büyük bir cevher taşıdığını düşündüğüm eve ait. İleride ya Büyükada'da ya da Rumeli Hisarı'nda bir evim olsun. Kırmızı renkli, 2 katlı, Fransız balkonlu, uzakta olsa da denizin sesi ya da kokusu sokağımda olsun istiyorum.

Yorumlar

  1. Öncelikle yazını sonuna kadar okudum ve beni bir yerlere alıp götürdü, bayıldım!
    Ve fotoğraf! İçini bilmem ama, bahçesini gezdim, denizine girdim. Deniz anaları dışında keyifliydi! :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...