Ana içeriğe atla

Eat, Pray, Love.

Bu ay Maison Française dergisini biraz geç karıştırmaya başlasamda, pek bir şey kaçırdığımı düşünmüyorum.
En eskilerin en son moda olması eskisi kadar ilgimi çekmiyor sanırım. Ya da gözüm alıştı artık "aynı farklılıklara."

Derginin "İlham" bölümünde son günlerin en merak edilen filmi; "Eat, Pray, Love" konu edilmiş.
Elizabeth Gilbert adlı sayın bayan günlerden birgün mutlu olmadığına karar veriyor ve güzel hayatını olduğu gibi bırakıp kendi belirlediği rotalara doğru yola çıkıyor. İtalya, Hindistan ve Endonezya'nın keşfedildiği kitapta sıkılgan bizleri özendirecek bütün kışkırtıcı ayrıntılar var.

Bırakamadığımız, terk edemediğimiz, vazgeçemediğimiz ne varsa hassas olan biz insanoğlu, buna cesaret edip konuyu hayalin ötesinde gerçekleyen birini görünce merak edip okuyoruz tabii. Böyle popüler bir imrentinin film olması kaçınılmaz olmuş. Oyuncularıda aynı lezzette olunca, merak fırındaki kek misali kabarıyor.

Derginin kitap/ film hakkında verdiği son dip not şöyle: Eğer ilişkiniz artık sizi mutlu etmiyorsa, bırakın. Eğer değişime ihtiyacınız varsa, gerçekleştirin. Mutluluğu bulma yolundai tıpkı Gilbert'in yaptığı gibi dünyanın en uzak yerlerine seyahat edin, cesur olun.

Mümkün mü?
Neden olmasın... Denemek isteyen önden buyursun.

Yorumlar

  1. Ben de çok denk geldim filmi ve kitabı hakkındaki yorumlara, sen oku ben okuyayım sonra da birlikte izleyelim. Zaman ve yer? :)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...