Ana içeriğe atla

Herkesin Saçmalama Hakkı Vardır

Resmi davetlerde yüzünde tebessümle önündeki yemeği dürten insanlar vardır hani.
Öyleleri son derece dikkatli yer yemeğini, saatlerce ve zorla çiğner tini mini lokmaları.
Kimse görgüsüz değildir çünkü. Güya yani. 

İşte bazen hayatta da -sanki- resmi bir davetteymiş gibi davrananlar var. 
Tebessüm ediyorlar çevrelerine. Gerçeği saklamanın en iyi yoludur tebessüm. Basittir. Çünkü kahkaha içten atılır. Tebessümün içtenliği yoktur pek*.

Sanırım saçmalamaktan korkuyor herkes. 
Ödü patlıyor eline yüzüne bulaştırmaktan. Oysa çocukken elimize yüzümüze bulaştırarak öğrenirdik herşeyi. Büyüyünce işler değişti tabii. 

Mesaj verme kaygısından oldukça uzağım aslında :)
Bu yazıyı elime yüzüme bulaştırma, hatta mahvetme cesaretine sahibim! 
Tebessüm edenlere gösterdiğim sabrın sonuna geldiğimden yazmak istedim belkide. Bunca zaman gösterdiğim sabır benim saçmalığımdır. Ve bu yüzden kendime diyorum ki: Herkesin saçmalama hakkı vardır. 

*zorunlu tebessümleri mazur göstermek için -pek- kelimesini ekleyiverdim. sonradan.
(ekleyivermek: pişen yemeğe "sanırım tuzu az oldu bunun" derken bir çimdik tuz atmak. gibi.  

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...