Ana içeriğe atla

Bal Kabağı Modu

Hafta içleri düzene boyun eğen varlığımı, hafta sonları maksimum seviyede sosyalleştiriyorum.
Her çalışanın uzaktan özlem duyduğu, kaçırdığı etkinlikler vardır. Oturduğumuz koltukta word, excel ve outlook arasında dünyadaki varlığımızı kanıtlarız. Dün ne yaptın? sorunun yanıtı "Gönderilmiş Öğeler" dedir.

İşte bütün bu Modern Zamanlar'ın içinde Şarlo misali düzeni bozdum.
İstanbul için Bienal zamanı. Bu kapsamda yere mümkün olduğu kadar yaklaşıp, en püfürük kıyafetleri geçirip, sanat aşığı birkaç arkadaşımla düştük yollara.
Cuma akşam 19.00 da başlayan sanat, Pazar gece 23.00 de son buldu. (Devamı h.içinde diye sözleşerek)

Bu nedenle saatler 00.00'ı gösterdiğinde ben "Bal Kabağı Modu"nda derin bir uykudaydım.
İnanılmaz renkli rüyalardan uyandım ve haftaya boynum tutuk, ayaklarım zonk zonk bir vaziyette başladım.

Resimler şahidim olsun:
(Üstü kapalı tehdit: Resimleri gördüğüm yer ve kişilerin peşine düşmek hakkımdır! )































Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...