Ana içeriğe atla

Momo - Zaman Hırsızlarına Karşı

Zaman hayatta en değerli olan... 
Zamanını neye harcarsan, neye yoğunlaşırsan o güzelleşiyor. 

Ama asla unutmamız gereken, bizi insan yapan, bizi biz yapan neşeye, mutluluğa, dostlara, aşka, yemeklere, kitaplara, keşfetmeye zaman harcamadığımızda tükeniyoruz. 
İşte tükenmişlik sendromu budur. 

Momo zamanın değerini anlatıyor.
Sevdiklerinizi içtenlikle dinlemeyi, sevdiğiniz işi yaparken ona zaman ayırmanın güzelliğini hatırlatıyor. 

Çocuk aklı demeyin. Alnına dokunan telaşsız ve minik bir öpücük gibi onu okumak. 



Bu kitabı bana armağan eden Ece'ye sonsuz teşekkürler... 

Gerçi zaman tasarrufu yapanlar, eski tiyatronun oralarda oturanlardan daha iyi giyiniyorlardı. Daha çok para kazanıp daha çok harcıyorlardı. Ama yüzleri asıktı, yorun ve keyifsizdiler, gözleri dostça bakmıyordu. Elbette onlar, "Git bir Momo'ya uğra!" deyiminden bile habersizdiler. Onları akıllarını başlarına getirecek, birbirleriyle barıştıracak, onları neşelendirecek, dertlerini dinleyecek kimseleri yoktu. Hem zaten böyle biri bulunsa ve mesele beş dakika içinde çözülecek olsa bile gene de ona gidecekleri şüpheliydi. Bunu zaman kaybı sayarlardı. Boş zamanlarını olabildiğince eğlenip rahatlamak için kullanmalıydılar.

Oysa bayramları bile içlerinden geldikleri gibi kutlayamıyorlardı. Hayal kurmak, suç işlemekten farksızdı. En dayanamadıkları şeyse sessizlikti. Çünkü sessizlikte gerçek yaşantılarının nasıl olduğunun farkına varıp korkuya kapılıyor ve hemen gürültüye başlıyorlardı.Tabii, öyle çocuk bahçesinden gelen neşeli bir gürültü değildi bu. Büyük kenti günden güne dolduran, sinir bozan ve huzursuz eden bir gürültüydü.

İnsanın işini severek ve isteyerek yapmasının bir önemi yoktu. Aksine önemli olan şey, ne kadar kısa sürede ne kadar çok işin yapıldığıydı. (S. 80-81)

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Suyun Altında Nefes Alabiliyorum

 "Suyun Altında Nefes Alabiliyorum" dedim geçenlerde...  bu bir his, bir düşünce balonu ve o balonun içinde denizin altında yüzebiliyorum.  solungaçlarım yok kuyruğum yok ben insan formunda ama özgür  özgürce yüzebiliyorum nefes alabiliyorum korkmuyorum belki düşüncesi korkutucu ama korkmuyorum suya düşmedim kendim atladım derine doğru gidebilirim  okyanusun karanlıklarından da korkmuyorum nefes alabiliyorum sırt üstü uzanıp yukarıya doğru bakıyorum  suyun altında gülebiliyorum  daha da derine gidebilirim çünkü nefes alabiliyorum

Uzun bir aradan sonra

Üzerinden en az 2 yıl geçmiş.  Binlerce kahve, yüzlerce değişiklik, bir doğum, iki taşınma, kariyer değişikliği, ülke değişikliği ve nicesi. En azından beni rahatlatan bir konu var ki dramatik tarafımı yazıya dökmüyorum.  Her konuda içimi sıkabilirim ama kelimelerimde ağdalı değilim. Yaşlandıkça uzun cümleleri okuyamaz hale geldim. Her kim uzun uzun kendi durumunu dramatize ederse sıkılıp kapatıyorum. Neyse bu konuya şimdi nereden geldik? Geçen gün Amsterdam'da bir cafede (bu artık Türkçe'ye böyle girmiş olmalı) bir kız harala gürele yazıyordu. Ağzımın suyu aktı.  İnanılmaz özendim, kıskandım ve işte buradayım.  Hayatımda olan onlarca belki de yüzlerce değişikliği tek tek anlatacak halim yok.  Nitekim şu ara herkesin hayatında benzer şeyler olmaya başladı. Ülke değiştirmenin bir espirisi de kalmadı. Apartman görevlimiz bile "ben de gitmeyi düşünüyorum" diyor.  Göçmenlik, gurbetçilik nedense hiç kendimi bağdaştıramıyorum.  Bu konuda sürüyle yorum okudum...